Madıra filozofu olarakta bilinen Müfit Can Saçıntı, Çubuk’u yıllar sonra ziyaret ederek izlenimlerini ve ilçedeki değişenleri anlattı.
Ankara’ya oyun için gelmişken, Çubuk ilçesine, çocukluk anılarımın bir bölümüne dikey geçiş yaptık.
5 ilkokul dolaştıktan sonra mezun olduğum Yıldırım Beyazıt İlkokulu önünde fotoğraf çektirdim.
Kardeşim Özgür’ün doğduğu ve benim çocukluğumun iki yılının geçtiği ev (lojman) öğrenci yurdu olmuş. Ne güzel.
Önünde fotoğraf çektirdik.
İçeri girip yakından görmek ve kardeşime ilk adımlarını attığı yerleri göstermek, çocukluğumuzu yad etmek istedik.
Kapıdaki güvenlik beni tanıdı ve sıcak davrandı. Muradımızı anlattık. İzin istemek için yurt müdürüne gitti görevli ve mahcup şekilde geri döndü; Müdür Bey izin vermemiş. Kös kös geri döndük.
İlk yıl oturduğumuz sivil evi bulduk. Müstakil evin üstüne kat çıkmışlar. Bahçe yola gitmiş.
Çocukluk arkadaşlarımdan hiçbirini bulamadık. Ekmeklerini Çubuk dışında arar olmuşlar.
Komşumuz Şaziye Teyze’yi bulduk: kendi balkonundaki şen kahkahaları, yolun karşısındaki bizim eve kadar gelirdi. Balkonda yaptıkları mangallardan, ” kokmuştur” diye komşu hakkı gönderirlerdi; tadımlık değil, doyumluk…
Hacca gitmiş gelmiş…
Neşesinden bişey kaybetmemiş Şaziye Teyze…
Yıllar sonra Çubuk’a gitmek beni mutlu ettiği kadar hüzünlendirdi.
Her evin içine kurulduğu yeşil bahçelerden, uzayıp giden elma bahçelerinden, ferah ağaçlıklı yollardan eser kalmamış…
Yeşil Çubuk, olmuş sana, beton Çubuk…
İşte geldik gittik; şen olasın Çubuk Şehri…