• mufitonbasi@gmail.com
  • 0530 052 84 88

HABER DETAYI

26 Ağustos 2012 11:22

Camii Kebir Yıkılmamalı

Camii Kebir Yıkılmamalı

Çubuklu Şuayip Yaman’dan yine Çubuk hakkında geniş çaplı araştırma yazısını ilçe halkının yorumuna sunuyor.

             İlçede, son günlerde Camii Kebir ile ilgili hummalı bir çalışma var. Camii Kebir’in yıkılıp, yerine “Osmanlı Mimarisi” ile ‘lüks ve çok katlı’ bir cami inşa edilecekmiş…

 Güya, İlçede büyük bir camiye ihtiyaç varmış ve 1961 yılında yapılan Camii Kebir yıkılıp yerine 18 metre eninde 30 metre uzunluğunda, iki bin kişi kapasiteli Çubuk’a yakışır, lüks ve muhteşem bir cami yapılacakmış, bu konuda ‘Mütevelli Heyeti’ bile oluşturulmuş, 3-5 aya kadar da yıkım işleri başlayacakmış.. İlçenin ileri gelenleri ve zenginleri böyle münasip görmüşler.

Şimdiye kadar yapılan camiler Çubukluya yakışmıyor muydu?

Camii Kebir 1600 kişi kapasiteli, yeni yapılacak cami ise 2000 kişi kapasiteli olacakmış. 400 kişilik cemaat için 5-6 milyon lira harcamak israf değil de nedir?

             Ayrıca yeni yapılacak camide kütüphane ve oto park da olacakmış.. Yıllarca okuduğu Arapça surelerin Türkçe mealini bile merak edip öğrenemeyen insanlar, kütüphanede oturup kitap mı okuyacaklar? Camii Kebir’in karşısında ki Kültür Evi’nde kütüphane var. Gidin bakın oturup çay içmek, dedikodu yapmak varken, kaç kitabın bir sayfası açılıp okunmuş? Yine, Cami’nin etrafındaki sokak ve caddelere ücretsiz park yapmak varken hangi araç sahibi yeni yapılacak camideki ücretli oto parka aracını park edecek? Bu kültürü şimdiye kadar verdiniz mi?

                                               CAMİLER SADE OLMALIDIR

             İslam ”tevazu” dinidir diye öğretildik, öyle inandık. ”Şaşaa, görkem İslam dinine yakışmaz” diye düşündük. Camilerde mihrap ve kürsü sade olmalı, lüks ve ihtişamdan kaçınılmalıdır.

Cami, Allah’ın huzuruna çıkıp O’na secdeye vardığımız yerdir.

 Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Camiler yeryüzünün en kutsal yerleridir. Yeryüzünde Allah’ın evleri, mescitlerdir.”

 Yeryüzünde, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa, sonra da camiler en kutsal yerlerdir.

 Cami, Müslümanlar için bir sığınaktır, bunca dert ve sıkıntının içinde bir huzur evidir.

 Cami, isteklerin, dua ve ibadetlerin, yüce Allah’a arz edilip yükseldiği kutsal mekânlardır.

 Cami, Müslümanların buluştuğu, kaynaştığı ibadetlerine derecesi yüksek sevaplar aldığı, huzur duyulan yerlerdir.

 Cami, Müslüman olduğumuzun simgesidir. Günlük hayatımızın vazgeçilmez parçasıdır.

 Cami, vatanın tapusudur.

 Atalarımız, gittikleri, fethettikleri her yere ilk iş olarak cami yapmışlardır. Kesinlikle cami yıkmamışlardır.

 Bu nedenle siz de ‘Camii Kebir’i yıkmayın, maddi gücünüz varsa yeni camiler yapın, Hatta kendinize şimdilerde moda olan “VİP Camiler” yapın… Camii Kebir’in size ne zararı var? Camii Kebir’i yapanların kemiklerini sızlatmayın… Görüştüğüm cami cemaati, “Bu Cami’nin manevi hazzı bir başka, hem biz bu Cami’ye çok alıştık. Bu Cami yıkılmasın, ille de bir cami yapacaklarsa başka bir yere yapsınlar” diyor.

YÜCE ALLAH “YERYÜZÜNÜ SİZE MESCİT KILDIM” DİYOR

Cin Suresi, 18. Ayet’te, “Mescitler şüphesiz Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın ve kulluk etmeyin” buyrulmuştur.

                 Yüce Allah demiyor mu, “Yeryüzünü size mescit kıldım”. Yani her yerde ibadet mümkün ve de sadece namazla sınırlı değil. Şöyle ki;

Dostça verilen bir selam, gülümseme, kul hakkı, yetim hakkı yememe, hatta bir yetimin başını okşama, darda olana yardım, çalışanın hakkını teri kurumadan ödeme, yarattıklarına merhametle davranma, yeryüzünün havasını-suyunu kirletmeme, ağacını kesmeme, ormanını yakmama, hatta her fırsatta küçükte olsa bir fidan dikme, ailenin geçimi için çalışma ama namusuyla, hakkıyla ve benzer pek çok ibadet var ki, o nedenle yeryüzünü mescit kıldım diyor. Bir düşünün, bunların kaçını günlük hayatta yapıyorsunuz?

 PEYGAMBERİMİZ AĞILDA VE MAĞARADA NAMAZ KILMIŞ

                Tövbe haşa, sizler Peygamber’den daha mı üstünsünüz? Allah Resulü, nereyi bulduysa orada namaz kılmış, üstelik namaz kıldığı yerler de şimdikilerden daha sade imiş. “O zaman böyle modern ve lüks mimari tarzlar ve yapılar yoktu” dediğinizi, duyar gibiyim.

Enes b. Malik (r.a) şöyle anlatıyor: “Allah Resulü (a.s.) nerede namaz vakti girerse oracıkta namazı kılardı. Bazen davar ağıllarında da namaz kıldığı olurdu.”

Sevgili Peygamberimiz mağara da ve hatta çölün yakıcı kumları üzerinde bile namaz kılmıştır.

                Ve Sevgili Peygamberimiz bilmiyor muydu, istese yapamaz mıydı, yaptıramaz mıydı, en görkemli, en şatafatlı, en muhteşem ibadethaneleri?

 Şanına, mevkiine, adına yakışır yerlerde ikamet edip en görkemli tahtlarda oturamaz mıydı? Tam tersine en mütevazi yaşam biçimiyle örnek olmaya çalıştı. O gün, bir muhtaca iletemediği bir tek altın cebinde kalmışsa uyuyamıyordu.

             Hazreti Ömer bir tek aç varsa kendisini sorumlu tutup kahroluyor, bizzat halkına yiyecekleri elleriyle ve sırtında taşımıyor muydu? Aç kalan varsa bir kişi bile olsa, onu doyurmadıkça, kendisinin de gözü yemek görmüyordu.

            Peki şimdikiler ne yapıyor, “Deveyi hamutuyla götürüyorlar.” Sofralarında bir kuş sütü eksik. Fakirin elindeki yarım ekmek ve bir soğana bile göz dikiyorlar. Ondan sonra da Müslümanlıktan bahsediyorlar. Üstelik Müslümanlığı da tekellerine almışlar, kimseye vermiyorlar.   Sanki onlardan başka Müslüman yok?

            Gerçek Müslüman kendine, ‘O Yüce’ kişileri ve yaşamlarını örnek almalı, en gösterişli yerlerde, ipek halılar üzerinde, özel asansörle ulaşılan lüks mekânlarda namaz kılmaz.

            Namaz her yerde kılınabilir. Yeter ki namaz kılınan yer temiz bir mekân olsun..

Yüce dinimizde; açlara yardım, hastalara şifa, işsizlere iş, kulların hakkı konularında kurallar var.

                        CAMİ SAYISININ ARTMASI DİNİ GELİŞTİRMEZ

Camii sayısının artması dinin gelişmesi ve dindarlık sayılmaz. Peygamberimiz ve Kur’an da bunu dinde çürümenin bir alameti (izi) olarak görüyor. Sevgili Peygamberimiz, “Bütün ümmetlerin felaketleri mescit yapma yarışıyla başlamıştır. Benim ümmetimin felaketi de böyle başlayacaktır.” Buyurmuşlardır.

Bugünlerde dev cami tartışmaları da devam ediyor ve ülkemizin gündemini oluşturuyor. Lüks (VİP) camilerin hiçbirinde namaz kılınmaz. Bunlar zarar (mescid-i dırar) mescididir. Kuran-ı Kerim bunları vermiş.

Kur’ân-ı Kerîm’de:  “Bir de, müminlere zarar vermek küfrü kuvvetlendirmek, mü’minler arasına tefrika düşürmek için ve bundan evvel Allahû Teâla (cc) ve Resûl-i Ekrem (sav)’e savaş açan kimseyi beklemek maksadıyla bir mescit yaptılar. Ve “Biz bu mu mescidi ancak iyilik için bina ettik” diye yemin edeceklerdir. Allahû Teâla (cc) şahadet eder ki, onlar yeminlerinde yalancıdırlar.”ı buyrulmaktadır.

İmam Kurtub-i (Rh-a), “Zarar, riya, şöhret üzerine yapılan bütün mescitler, ‘Mescid-i Dırar’ hükmündedirler ve bunların içinde namaz kılmak caiz değildir.”

Yine Tevbe Suresi 107. Ayet’te, “Müminlere zarar vermek, kendi küfürlerini takviye etmek, iman edenler arasına tefrika sokmak için evvelce Allah ve Resulü ile harp edeni bekleyerek mescit bina edenler,”Bundan maksadımız iyilikten başka bir şey değildir” diye yemin ederler. Onların yalancı olduklarına Allah şahadet eder.” Buyrulmuştur.

Bütün müfessirler (Kur’an’ı yorumlayan kimseler); Mescitlerin temellerinin takvaya dayanması hususunda müttefiktirler. Dünyevî hırs ve tamah içinde kıvranan insanların, mescit gibi maddî olan bir binanın, takva gibi manevî bir temele nasıl dayanacağını kavramaları oldukça güçtür.

 Yukarıdaki nedenlerle; Kur’an’ı Kerimi, Hazreti Muhammed’in hadislerini ve “İslam Tarihi”ni iyi bilmememiz gerekir.

Yine kendilerini sözde dindar diye tanımlayanların dininin temelinde üzülerek söylüyorum maalesef Kur’an yok. Çünkü bilmiyorlar. İnsanlar başka şeylerin arkasında koşuyorlar. Kur’an’ın söylediklerinden haberleri yok. Olsaydı, ilçemiz ve ülkemiz bu hale gelir miydi? Ahlaki ve manevi değerler hızla dejenere olmaya başlamış, genel olarak insanlar maalesef; Para, makam, mevki ve şöhrete tapar hale gelmiş…

Maun Suresi’nde:

1.      “Dini tekzip edeni (yalanlayanı) gördün mü?

2.      Bu o kimsedir ki, yetimi şiddet ve zorla itip kakıyor.

3.      Fakiri de doyurmaya teşvik etmez.

4.      Vay haline! o namaz kılanların ki,

5.       Onlar namazlarında gafildirler.

6.       Onlar riyakârlık yapanlardır.

7.       Ve zekâtı da menederler. “ Buyrulmaktadır.

Demek ki; sadece yatıp, kalkarak ibadet olmuyor. Önemli olan, ibadeti bilerek ve anlayarak yapmak ve uygulamaktır.

Böyle olmadığı için de ilçede bütün musibetler cirit atıyor.

 İLÇEDEKİ CAMİLER YETERLİ

İlçenin şu anda bir camiye ihtiyacı yok. Camii Kebir yeterli olup, şu anda ihtiyaçlara cevap veriyor. 5-6 milyon lirayı başka lüzumlu yerlere harcayın… İş yapacaksanız camilerdeki cemaatin sayısını artırın, camileri doldurun. İnsanlara ‘Gerçek İslam’ı anlatın; Vatandaşlar dinlerini bilerek yapsınlar ve yaşasınlar. Vatandaşlar genel olarak; eli, beli ve dili tutmayınca ibadete başlıyorlar. Gençken başlayanları bilerek ve anlayarak yapanları tenzih ederim.

En önemlisi de okudukları sürelerin Türkçe meallerini bilmiyorlar. Bu nedenle de istemeyerekte olsa birtakım günahları işlemeye devam ediyorlar.

Şöyle ki; İlçede üçü mescit olmak üzere 36 cami var. Bu camiler sadece Cuma namazlarında, Bayram namazlarında ve bir de Şehit cenazelerinde doluyor. Ramazan aylarında bile bir-iki gün doluluk yaşandı. Sonradan cemaat birkaç safa indi. Normal günlerde ise hemen her camide ancak 2-3 saf cemaati bile zor bulursunuz.

            Yok, efendim bunlara rağmen ilçenin büyük bir merkez camiye ihtiyacı var diyorsanız, 10-15 dönümlük bir arazi bulursunuz, buraya büyükçe bir cami yaparsınız. Bu caminin yanına küllüye yaparsınız, daha mükemmel olur. Böyle bir mekân ilçe içinde yok diyorsanız, ilçe dışında bir yer bulunabilir. Nasıl olsa bu çarpık kentleşme sonucu orası da bir müddet sonra ilçe merkezi olacaktır.

            CAMİİ KEBİR İLÇENİN EN SAĞLAM CAMİSİ

Cami Kebir, ilçenin en sağlam, en büyük ve tarihi camilerindendir. İki asır daha ayakta kalır. Cami avlusunda 50 yıllık kestane ağaçları, çam ve Akçaağaçları vardır. Muhtemelen cami inşasında bu ağaçlarda ya kesilecek ya da zarar görecektir. Hayatınızda bir ağaç diktiniz mi? Bir camiyi yıkıp yerine yeniden cami yapmak büyük bir israftır. İsraf ise dinimizce haramdır.

 Hem bu caminin sınırlı olan alanına ne kadar büyük bir cami yapabilirsiniz ki?

                Camii Kebir, 4 dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş, çok sade, güzel bir Cami’dir. Üstelik 1600 kişinin rahatça ibadet yapabileceği şirin bir Camii’dir.

 Bu bölgenin camiye ihtiyacı yok. Etraftaki binaların tamamını istimlâk edip bu alanı 10-15 dönüme çıkartabiliyor musunuz, çevre yolları genişletebiliyor musunuz? O zaman mevzi bir proje ile, Cami yıkılıp, ortaya da büyük bir cami yapılabilir. Yoksa var olan camiyi yıkıp, aynı yere yeni bir cami yapmak ne dine ve ne de şehir plancılığına uygun olmaz. Sonra bu camiyi neden yıkıyorsunuz; Eskimiş mi, çökmüş mü? Camii’yle değil, insanlarla uğraşın, onlarla ilgili yatırımlar yapın… Yüce Peygamberimiz, “Sizin hayırlınız, insanlara faydalı olanınızdır” buyurmuşlardır.

 İLÇENİN VE ÜLKENİN ONLARCA SORUNU VARKEN…

İlçenin ve ülkenin; İşsizlik, eğitim, hastane, yol, altyapı… v.s. gibi onlarca, yüzlerce sorunu varken bir camiyi yıkıp diğerini yapmak, abesle iştigal değil de nedir? Mütevelli Heyeti şapkasını önüne koysun ve düşünsün…

Buradan Camii Kebir Mütevelli Heyeti’nin yetkililerine sesleniyorum: Gidin bakın hastane ve sağlık ocaklarına, tedavi için gerekli cihaz yok, ya da yetersiz veya miyarı dolmuş, çoğunda Emar, Tomografi ve Ultrason cihazları yok. Olanlarda da birkaç gün sonrasına randevu veriliyor. Hastalar günlerce ve aylarca sıra bekleyerek tedavileri gecikiyor. Ya da zamanında müdahale edilemediği için ölüyorlar. Yeterli yatak yok, hasta kabul edilemiyor. Kimi zaman ameliyattan çıkan hastayı bile yatıracak yer bulamıyorsunuz, ya da birkaç gün yatacak hastayı bir-iki gün yatırıp taburcu ediyorsunuz.

Acil hastalar kapılardan dönüyor, ya da diğer hastanelere sevk etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu hastaların bazıları yollarda hayatını kaybediyor.

Hastane de ambulans sınırlı sayıda..Kimi hastalar ambulans beklerken yollarda ve evlerinde ölüyor.

Bu aksaklıklar Başkentin göbeğinde ve yanı başındaki ilçelerde bile oluyor. Bir de doğuyu ve özellikle köylerini düşünün, kimi yerlerde bir tek doktor dahi yok.

            Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da, karda kızaklarla ya da sırtta taşınarak şehre ulaştırılmaya çalışılan hastalar düşünün çoğunun yollarda öldüğünü, pek çok kadının doğumda yine yollarda bebekleriyle öldüklerini düşünün, kalan öksüzlerini düşünün, kiminin yol açılamadığında ölüme teslim olduğunu düşünün. Medyada bu tür haberlere sık sık rastlıyoruz.

            Düşünün beyler düşünün, şapkanızı önünüze koyup düşünün; Eğitimsizliğin sonuçlarını, okulsuz yöreleri, açları, işsizleri, evsiz barksızları düşünün…

            Lütfen kendinize gelin, aklınızı başınıza devşirin ve bizim paralarımızı ve bizim hakkımızı lüks camilere değil, hastanelere harcayın, yatak kapasitesini genişletin, cihaz alın, olmayan yerlere hastane açın, doktor yetersizliği olan yerlere doktor gönderin. İlçemiz de bile hala doktor sıkıntısı var.

            Bırakın lüks camiyi, ilçede gereğinden fazla camii var zaten. Her mahallede 5-6 cami var. Gidin bakın o camilere, kaç kişi var vakit namazlarında, ve o imamlar kaç kişiye imamlık yapıyorlar? Sakın yazar camiye karşı diye aklınıza bir şey gelmesin…Elhamdülillah Müslümanım. Cami yapılmasına değil, sağlam caminin yıkılıp yerine yeniden cami yapılmasına karşıyım. Çünkü bu israftır. İsrafta dinimizce haramdır.

            Samimi Müslüman’a, gerçekten inanarak ibadet etmek isteyene imkân çok…

            İbadetini yapmak isteyene her yer ibadethane, ama hastaya her yer hastane değil, Öğrenciye her yer okul değil. Namaz evde de kılınır. Ama her hasta evde tedavi edilemez. Hele ki ameliyat hiç edilemez. Tedavi için özel mekân, özel donanım gerekli. Herkes de doktorluk yapamaz, her doktorda her hastaya bakamaz. O nedenle yeterli doktor da gerekli..

            Daha bilgili, daha aydın, daha bilinçli, daha yetkin olmak için okul gerekli, o okullara öğretmen araç, gereç ve laboratuar gerekli…

            Bir hastane veya bir okulun yapımına yardım ettiğinizde; Ve biliyor musunuz ki, bu vesileyle onlarca hasta ve eğitim gören ve de yakınlarından alacağınız dualar, “Allah razı olsun” deyişleri kaç rekat namaza bedel ve size cennetin en güzel köşelerinden bir yer hazırlayacak ve de bu uygulamanız Allah’ı nasıl da hoşnut kılacak, Allahın rızasını alacaksınız. Az şey mi bunlar?

            SONUÇ: İlçede yeterli sayıda cami vardır ve şu anda camiye ihtiyaç yoktur. Ayrıca cami yıkarak cami yapmak ise israftır. İsrafta dinimizce haramdır. Bir camiyi yıkıp yerine diğerini yapmak için en azından 5-6 milyon (eski parayla 5-6 trilyon) liraya ihtiyaç vardır. Bu para halktan toplanacaktır. İlçenin ve ülkenin yığınla sorunu vardır. Bu parayla;

            ilçeye 5-6 okul yapılır. Yeni eğitim sistemine göre yarın derslikler 50-60 kişilik olacaktır. Buna çözüm bulun.

Bir hastane yapılır.

 Bir fabrika yapılır. İnsanlar çalışarak alın terleri ile ekmek parasını kazanır.

İlçede sayıları hızla artan onlarca madde bağımlısı tedavi edilir.

Yine bu paraların içinde tüyü bitmedik yetimin hakkı vardır. Bunun hesabını nasıl vereceksiniz? Eğer iş yapacaksanız şu andaki camilerin içini cemaatle nasıl doldururuz? bunun çalışmalarını yapın. İnsanları camilere yöneltin ve gerçek İslam’ı öğretin…

Ayrıca bu parayı nereden, kimlerden ve nasıl bulacaksınız?

Üstelik ilçenin onlarca sorunu varken… Hani ne demişler, “Ayranı yok içmeye tahterevalli ile gider tuvalete.”

İlçede 36 cami var. Ama ilçede musibetler hala kol geziyor. İnsanlar camiye niye gider; Günahlarından arınmak için, tövbe etmek ve bir daha yapmamak için.. Ama ne hikmettir ki; Bir Müslüman da olmaması gereken unsurlar bu ilçede hala mevcut… Peki, ilçedeki 36 camiye rağmen ne değişti? Hiçbir şey.. Şöyle ki;

Fitne-fesat, gıybet, riya, dedikodu, kıskançlık, ahlaksızlık, zina, yalan, iftira, tefecilik, madde bağımlılığı, hırsızlık had safhada.. Ahlaki ve manevi değerler hızla dejenere olmaktadır.

Neden böyle oluyor dersiniz? Çünkü insanlar arkasından koştukları dinin ne olduğunu bilmiyorlar. Gerçek İslam’ı maalesef bilmiyorlar ve yaşamıyorlar.

Bırakın 36 camiyi, bir camiye giden bir saf insan gerçekten Mümin olsa, bu ilçede bu musibetler olur muydu? Maalesef Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorsunuz.

İlçede, ‘Reklam Müslümanları’ çoğunlukta.. Vatandaşların çoğu Allah’tan korktukları için değil, diğer insanlardan korktukları için (ne derler diye) camiye gidiyorlar. Gerçek Müslümanları tenzih ederim. Bunun için de ilçede her türlü musibet kol geziyor. Neredeyse ‘Lut’un Kavmi’ gibi olacağız. Peki, bunların sorumlusu kim?

İlçede kafalar, özellikle de zihniyet değişmediği sürece kişi başına bir cami yapsanız, ne değişir?

Gerçek İslam; Kuran-ı Kerim ve Hazreti Peygamber’in hadisleri doğrultusunda yaşamaktır.

Zuhruf Suresi’nin 44. Ayeti’nde, “ Şüphe yok ki bu Kur’an sana ve ümmetine bir öğüttür. Ondan mesul tutulacaksınız.” Buyrulmuştur.

Bir başka ifade ile: “Bu Kur`an sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı / bir düşündürücü / bir şeref / bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.”

 İnsan bu ayeti de gördükten sonra, yani Yüce Rabbim sizi bu Kitap’tan sorumlu tutacağım demesine rağmen hala başka kitapların ve yolların peşine düşmek nasıl bir aklın ürünü olabilir dersiniz? Dilerim Rabbimden, “bizlere Kuran yeter” diyerek İslam’ı dolu dolu yaşayan kulları arasına bizleri sokmasıdır. Gerçek İslam ancak bu şekilde yaşanır.

                İslam Dini; iyilik, güzellik, dürüstlük, sevgi, hoşgörü gibi yüce değerler manzumesidir (sistemidir). İmamların görevi de bu değerleri insanlara aşılamaya çalışmaktır. Camii Kebir’in Mütevelli Heyeti, iş yapacaksa imamların bu çalışmalarına destek ve katkı sağlasın..

Müslümanlıkta söz konusu olan, ”Sözde değil, özde Müslümanlıktır”.

HABERE YORUM YAP

HABERE YAPILAN YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.